ATATÜRK, 19 MAYIS VE "BÜYÜK ORTADOĞU" PLANI
Yıl 1936. Günlerden Salı, 19 Mayıs.. Mustafa Kemal Atatürk Dolmabahçe'de, yanında Şükrü Kaya, Ruşen Eşref, Kılıç Ali, Salih Bozok, Mehmet Soydan, Nuri Conker..
Hararetli bir konuşmanın tam ortasındalar..
Atatürk aniden soruyor:
"'Bugün günlerden ne?' Diyorlar Salı, çarşamba. Ayın kaçı: 19'u. Aylardan ne: Mayıs.”
“Ne oldu bugün söyleyin bakalım?”
Düşünüyorlar!, 19 Mayıs'ta ne oldu?
Tekrar soruyor Atatürk.
Diğerleri cevap arıyorlar, "İzmir’in işgalinin üçüncü günü", "Ankara mitingi yapılmıştı.."
Atatürk, "Değil", diyor.
"İsmet Paşa'nın Lozan'dan Gazi'ye çektiği telgraf.."
"Hayır. O 1923'te, Mayıs'ta değil."
"Haliç Konferansı..", "İngilizlerle Irak meselesi üzerinde konuşmuştuk..", "Terakkiperver Fırkasının kapanması da bu aylarda olmuştu..”
Atatürk, "Bırakın yahu bunları" diyor; "Öyle bir şeydir ki, bu ülkenin kuruluşudur."
Yine bulamıyorlar.
En sonunda Şükrü Kaya, "İstanbul’dan ayrıldığınız gün mü?" deyince, "Yaklaştın" diyor, "Samsun'a çıktığımız gün."
Sonra ekliyor, "Asıl yapacağımız bayram bu."
Zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın aktardığı bu anekdotu, araştırmacı ve tarih yazarı İsmet Bozdağ'dan öğrendi Türkiye.
19 Mayıs'ın o tarihe kadar, resmi bir bayram olmadığını da..
VEFATINDAN 6 AY ÖNCE
Dolmabahçe’deki konuşmadan tam bir yıl önce, Meclis Genel Kurulu, 27 Mayıs 1935 tarihli birleşimde, "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki 2739 sayılı" kanunu kabul ediyor.
Birinci maddede, yurt içi ve yurt dışında kutlanacak ulusal bayramın Cumhuriyet’in ilân günü olduğu belirtiliyor. İkinci maddede ise genel tatil günleri sıralanıyor; 30 Ağustos Zafer Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı, 1 Mayıs Bahar Bayramı, 1 Ocak Yılbaşı Günü.
Ayrıca, Şeker Bayramının üç, Kurban Bayramının da dört gün tatil yapılması kararlaştırılarak, kanunun üçüncü maddesi ile de, hafta tatilinin pazar günü olduğu belirleniyor.(*)
Akıllara dahi gelmeyen 19 Mayıs’ın, Türk gençliğine ve Türk sporculuğuna tahsis edilmesi arzusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, -kendi hatırlatmasıyla- vefatından ancak 6 ay kadar önce gerçekleşiyor.
Şükrü Kaya'nın girişimiyle hazırlanan yasa tasarısı Meclis Genel Kurulu'nda görüşülüp kabul edilerek, 20 Haziran 1938 tarih ve 3466 Sayılı Kanun’la 2739 Sayılı Kanun’un 2'inci Maddesine (G) fıkrası olarak ekleniyor: "Gençlik ve Spor Bayramı, Mayıs’ın 19’uncu günü."(**)
FİLİSTİN NE ZAMAN GÜNDEME GELSE..
Şükrü Kaya, vefatından tam yarım asır sonra “Filistin” temalı bir köşe yazısıyla gündeme geldiğinden bugüne, yeniden ve yine sıklıkla söz edilen bir isim oldu.
Devlet arşivlerinde ortaya çıkan -ki, halen durmaktadır- "Dahiliye Vekili Şükrü Kaya imzalı ön yazı ve eki.." polemikleri de beraberinde getirdi.
"Mustafa Kemal’in Filistin üzerine yaptığı iddia olunan Meclis konuşmasındaki sözler ile, yayımlandığı 27 Temmuz 1937 tarihli Hindistan’ın Bombay Chronicle gazetesi."
Gerçek midir, değil midir?
Öyle isimler, öyle yorumlarda bulundular ki..
Kamuoyu 2000'lerin başında merhum Attila İlhan'ın, “…Gâzi: Filistin'e El Sürülemez!..” başlıklı köşe yazısında öğrendi ilk kez.
Sonrasında da, hemen her “Filistin” gündeminde ısıtılarak köşe yazılarına malzeme yapıldı.
Üniversitelerde pek çok tezin de konusu oldu..
Devlet Arşivlerinde yer alan belgelerin gerçek olmadığını iddia edenden, aslında Hindistan'da böyle bir gazetenin var olmadığına, gazeteyi aslında Müslümanların çıkarttığına..
Aslı astarı olan/olmayan, onlarca yorumda bulunuldu.
Gazeteci yazarlardan, Prof. Dr. sıfatlı uzman yazarlara pek çok isim..
Kimi inanmadığından, kimi sadece eleştirmek için kalemine sarıldı..
FEDERASYON VEYA KONFEDERASYON
Merakım, bu konuyu sık sık köşesine taşıyan yazar, çizer, tarihçilerin, Mustafa Kemal'in ‘Orta Doğu’ya yönelik düşüncelerine, Meclis konuşmalarına dair neden tek kelime dahi yazmadıkları, konuşmadıkları..
TV konuşmalarında, yazılarında Mustafa Kemal’in ‘Orta Doğu Projesi’ne dair düşüncelerini hatta sözlerini de ilk gündeme getiren ve defalarca da dikkat çeken Attila İlhan da, yıllar sonra köşesinde “aynı soruyu soran” merhum Kenan Akın da benim gibi, medyanın böylesine büyük bir iddiayı dile getirmekten sakınmasına anlam veremedi.
Mesela, Suriye ve Irak'ın Türkiye ile birleşmek için ayrı ayrı müracaat ettikleri, nedense saklanmak istendi..
Oysa, şimdilerde ABD'nin saldırı ve istilayı öngörmesinin aksine, barışı ve güvenliği öne çıkaran Mustafa Kemal'in düşünceleri detaylı bir şekilde aktarılmalı, yazılmalı, konuşulmalıydı..
24 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birinci “ilk gizli celsesi”nde Kral Faysal hakkında bilgi veren Mustafa Kemal’in şu ifadeleri gibi:
“..Dedik ki:
‘Artık millî sınırımız dahilinde bulunan insani kaynakları ve genel menfaatleri sınırımız haricinde israf etmek istemeyiz.
Fakat birlik kuvvet teşkil edeceğinden bütün İslam âleminin manen olduğu gibi maddeten de müttefik ve birleşmiş olmasını şüphe yok ki, büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki, bizim kendi sınırımız dahilinde bağımsız olduğumuz gibi Suriyelileri de sınırı dahilinde ve millî hâkimiyet esasına dayanmış olmak üzere serbest ve bağımsız olabilirler.
Bizimle anlaşmanın ve ittifakın üstünde bir şekil, ki federatif veyahut konfederatif denilen şekillerden biriyle peyda edebiliriz.’” (***)
(*) TBMM. Zabıt Ceridesi, Devre V, C.3, Ankara 1935, s.2-4)
(**) TBMM, Kavanin Mecmuası, Devre V, C.18, Ankara 1938, s.904)
(***) TBMM. Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, C.4, Ankara 24 Nisan 1336 (1920)