ÖLDÜREN YOLCULUK!
Sevgi Yamaç Yalçın'ın ani ölümü, ölüm gerçeğini ve acısını buzlu, soğuk bir su gibi serpti yüzümüze.
Mesai arkadaşımız -ki, henüz 31 yaşındaydı - Sevgi Yamaç Yalçın'ın ani ölümü, ölüm gerçeğini ve acısını buzlu, soğuk bir su gibi serpti yüzümüze.
22 Nisan günü, işe gitmek üzere sabahın kör karanlığında çıktığı şehir içi yolculuğu, Balmumcu - Beşiktaş yönündeki alt geçitte, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Otobüsü"nün bariyerlere saplanması sonucu son buldu.
Kaza, Sevgi’yi yaşamdan, iki küçük çocuğu da annelerinden sonsuza dek kopardı.
Olayın tüm ayrıntıları, ilerleyen birkaç saatte ortaya çıktı.
Otobüs içerisindeki kamera görüntülerini izleyen savcı, şoförün kaza sırasında cep telefonu ile ilgilendiğini belirledi.
Dinlenme noktasına sadece 3 kilometre, 6 ışık, 6 kısa mesafeli durak ve ortalama "9 dakika" kalmıştı oysa…
Dayanamadı, telefonuyla oynamadan duramadı sürücü.
Güzergah boyunca daha kaç kez o telefonu eline aldı, kaç kez o ekrana baktı Allah bilir, üstelik canların emanet edildiği aracı hareket halindeyken..
***
1 SAAT DAYANAMIYORLAR
İçinde bulunduğumuz salgın öncesi sık sık toplu taşıma araçlarını kullanmaya gayret eder, sokağı dinlemeye özen gösterirdim.
Şehir içi otobüslerle her yolculuğum, ya olabildiğince süratle giden ya da elinden telefon düşmeyen bir sürücü nedeniyle sık sık sinir harbine dönerdi.
Her defasında da aklımdan, “1 saat dayanamıyorlar, bu nasıl bir şey?” diyerek geçirir, kendi kendime mırıldanır dururdum.
Öyle ya, İstanbul'dan New York'a uçan bir pilot 10 saatte kat edilen 8 bin 65 kilometre boyunca belki de telefonuna hiç el sürmeden uçabiliyordu..
Bizim İETT sürücüleri de pekala bir ya da birkaç saat tahammül edebilirdi.
Sonuçta güven duyularak emanet edilen “canlar” taşıyorlardı:
Annemi, annenizi, annelerimizi, eşimi, eşinizi, eşlerimizi kısaca sevdiklerimizi..
***
PEKİ SORUMLU/LARI KİM?
774 hatta 6 bin 380 otobüs ile günlük 3 milyon 791 bin yolcuya hizmet veren, planlaması altında İETT, İstanbul Otobüs AŞ ve Özel Halk Otobüsleri bulunan İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü mü?
Yoksa bağlı bulunduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi mi?
Bedelini ödeyerek, canını emanet eden İstanbullunun “Peki sorumlu/ları kim?” sorusunu sorması kadar haklı bir tarafı olamaz.
Çünkü sadece tek bir beklentisi var, o da varış noktasına sağlıkla, güven içerisinde ulaşmak.
Zaten, toplu taşımacılıkta hizmet kalitesi kavramı, toplu taşımacılık veren şirket ya da kuruluşların yolcularını en uygun koşullarda istedikleri yere “güvenli bir şekilde” ulaştırması olarak tanımlanmaz mı?
Gel gör ki, İstanbul’da durum pek de böyle değil.
***
SON 2 HAFTADA 4 BÜYÜK KAZA
Sadece son 2 haftada “4 büyük kaza”ya tanık olup, okuduk..
Biri, Beşiktaş'ta çift katlı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Otobüsünün, mesai arkadaşımız Sevgi Yamaç Yalçın'ın hayatını kaybetmesi ve bir kişinin yaralanması ile sonuçlanan malum kazası.
Diğeri, Başakşehir'de İETT otobüsünün park halindeki midibüse çarpması sonucu, 1 kişinin yaralanması ile sonuçlanan ve bir diğeri de, Kadıköy'de, kaldırıma çıkarak üst geçidin asansörüne çarpıp durabilen ve bir yolcunun yaralanmasıyla sonuçlanan yine İETT otobüsünün kazası.
Bir başkası ise, Eyüpsultan'da yokuş aşağı inerken freninin boşaldığı iddia edilen İETT otobüsü şoförünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesiyle önce iş yerine, ardından da park halindeki otomobile çarpması sonucu oluşan kaza.
Sadece son 2 hafta..
Yaşanan her dört büyük olayda da hem araçlarda hem yollarda Allah’tan fazla insan yoktu da..
Aksini düşünmek dahi istemiyorum.
Peki sorumlu kim?
İETT’ye ait internet sitesinde, “Yolcularımız İçin Önemli Bilgiler” kısmının, “Yolcuların hangi davranışları sergilemesi” gerektiğinin maddeler halinde sıralandığı bölümdeki 15. Madde aynen şöyle:
“Araç içlerinde ve istasyonlarda mal güvenliği yoktur. Yolculardan mal güvenliklerini sağlamaları beklenir.”
Ya can güvenliği..
***
YOL HARİTASI NE DİYOR?
Sorularıma cevap ararken aklıma ilk gelen başvuru kaynağı, İETT’nin 2021 – 2025 Stratejik Planı’nı oldu.
Kamu kurumlarında stratejik planlama önemlidir çünkü.
Kuruluşun bulunduğu nokta ile ulaşmayı arzu ettiği durum arasındaki yolu tarif eder.
Amaçlarını, hedeflerini ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak yöntemleri belirlemesini gerektirir.
“Dilimizden düşürmediğimiz” Avrupa Birliği örneğin..
Yol Güvenliği ve AB yol güvenliği politikası çerçevesi ve 2021-2030 Stratejik Eylem Planı’nda, 2050 yılına kadar trafik kazalarının yol açtığı “sıfır ölüme ulaşmak” için ‘Vision Zero’ başlığıyla iddialı bir yol güvenliği planı/ları hazırladı.
Referans noktası kabul edip, İETT’nin de Stratejik Planı’nda, özellikle “kazaların önlenmesi”, “can güvenliği” ve “güvenli sürüşe” ilişkin maddeleri ve ayrıntılarını aradım.
Rastlayabildim mi?..
7 amaç, 25 hedef ve 84 performans göstergesi belirlenen Stratejik Planı’nın seyahat güvenliğine ilişkin gördüğüm ‘tek başlık’ olan “Toplu Taşımada Güvenliği Artırmak” hedef kartı, hayal kırıklığım oldu.
Performans göstergelerinde hedef, “Plan dönemi başlangıcı olan 2020'de milyon kilometre başına 34,97 adet olan kaza sayısını 2025 sonunda 27'ye indirmek” şeklinde ortaya konmuştu.
Ayrıca, ‘Faaliyet ve Projeler’ kısmında yer alan “Telemetri Geliştirmeleri, Bakım İşlemleri ve Rapor Analizleri, Kaza Sigorta İşlemleri, Kamera İyileştirme Çalışmaları, Yolcu ve Araç Güvenliği Sistem Çalışmaları” için, 1 milyon 638 bin 770 TL tahmini maliyet rakamı belirlenmişti.
İlk bakışta son derece normal görünebilir.
Amma velakin, "Yolcu İletişimini İyileştirmek" hedefli kartta yer alan 31 milyon 43 TL, hele hele de "Kurumsal İmajı Güçlendirmek" başlığı altında yer alan 5 milyon 600 bin TL tahmini maliyet rakamlarını görünce..
***
“HEPİMİZ AYNI BELEDİYE OTOBÜSÜNDEYİZ”
Sözün özü İstanbullu, haklı olarak güvenli bir yolculuğu arzuluyor, istiyor.
Sanırım, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sürecinde “Hepimiz Aynı Belediye Otobüsündeyiz” isimli siyasal reklam filmi ile kampanyasını yürüten CHP’ye mensup bir başkana sahip İstanbullunun, Büyükşehir Belediyesi’nden bunu istemek doğal hakkı.
İzlediyseniz hatırlayacaksınız, reklam filmi, “Hangi siyasi görüşten olursak olalım, dertlere derman 5 yıllık bir yolculuk için sizi de bekleriz” sözleriyle ve fonda yer alan şoförden yolculara, bebekten yaşlıya herkesin yüzünde tebessüm ve sevincin yer aldığı görüntülerle final yapıyordu.
Sizi bilmem ama ben, şu ana kadar İstanbul’da belediye otobüsünden yüzü gülerek ya da en azından küçük bir tebessümle inen yolcuya pek rastlamadım.
Dünya Sağlık Organizasyonu’nun yöneticilerinden Etienne Krug’un, şu sözleriyle bitirelim:
İlk araba ve ilk telefon deneyimini göz önüne alınca, üçüncü dünya ülkelerinde yollardaki trafik katliamı daha feci oluyor.
Haksız mı?
***
Merhum Sevgi Yamaç Yalçın’a Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun..
Bu arada bugün, “Anneler Günü”ydü değil mi?
Selam olsun..